28 Şubat 2010 Pazar

sinemama veda

sinemama veda..
Alkazar'a veda etmek uzere yoldayken aradım sinemayı, "Ask Dersi'nin seans bilgilerini ogrenebilir miyim?" diye, "Ogrenemezsiniz efendim" dedi tel.deki ses. "Alkazar değil mi?", "Evet efendim ama kapandı." "Nasıl yani, yarın kapanıyordu ama?", telefondaki erkek sesi kinayeli bir tonla; "Dun aksam kapadılar, aceleleri v...armıs efendim, söküyorlar şu anda" dedi. Söküyorlarmış... Tam ben telefondayken, o adam bana yanıt verirken, içeride başka adamlar varmış ve koltukları falan söküyorlarmış.
Taksim'e varmadan, mahallemde, Yıldız'da indim dolmustan. Sorsa birileri, "Yo sevgilimle kavga etmedim, bir yakınımı da kaybetmedim, İstanbul'a adım attığımdn beri en sevdigim filmleri izlediğm sinemama veda edemedim, ona aglıyorum" deseydim "Deli herhalde" derlerdi kuvvetle muhtemel. Pis kapitalizm, bana öyle geliyor ki, en sevdigimiz seyleri hep sen alıyorsun elimizden...

22 Şubat 2010 Pazartesi

dun sabah

Otobüste ağlaya ağlaya dünyanın en mutsuzu-en yalnızı olduğunu düşünerek işe giderken, e5'in kenarında, bir dev binanın onunde, birgun baska bir dev binanın dikileceği, şimdilik çayırlık olan alanda gördüm: Dünyanın en mutlu ailesini. Bir adam, iki de küçük adam, bir kadın top oynuyorlardı cayırlarda. Kadının basında acık renk bir ortu, uzerinde ayak ucuna yaklasan bir yerde biten, ne tam siyah ne tam gri, adını bilmediğim bir renkte, parlak kumastan bir pardosu. Yuzlerini secemedim, arada mesafe vardı, bi de otobusun camı. Trafik sıkıstı, birkaç saniyeden cok daha uzun sure izledim aileyi. Bence ailelerdi. Civarda oturuyorlardı, pazar eglencesi icin cıkmıslardı evden. Cocuklar 'gocuklarını' giymiş üstlerine, anneleri "Güneş var ama aldatıcıdır" demiş, sonra kendi pardösüsünü almış geçirmiş, başını örtmüş sıkıca. Baba arkasına basarak geçirmiş ayakkabıyı ayağına, topu küçük oğlan alıp önden koşmuş. Güneşin altındaki yeşillikte bulmuşlar kendilerini. Banyo fayansıyla kaplı dev medya plazasına sırtlarını vermişler, başlamışlar top çevirmeye. Kaleci hangisiydi göremedim, ama anne olan küçük oğlanın ayağından topu çevirmek için can havliyle, nefes nefeseydi. Bir de sürekli gülüyorlardı galiba. Kadının pardösüsü ayağına dolanacak, düşecek sandım ama durmadan koşturuyordu evin üç erkeğiyle. Gülüyorlardı. Tam görmedim ama neredeyse eminim. Çok mutlular, yorulunca da piknik yapacaklardır ya da yapmıslardır bile. Dedim. Bu adam bu kadını seviyordur. Dedim. Dovuyor mudur da diye de geçirdim. Biraz utandım ama geçirdim işte...
Elimdeki selpak ıslanmaktan un ufak olmustu, basım agrıyordu, midem bulanıyordu, honkure honkure aglamak için bir an once inmek istiyordum otobusten, yol çalışması yuzunden milim milim ilerliyorduk. Mutlu aileyi daha cok izlemem içindi sanki hersey. Onlara baktıkca daha cok honkurmek geliyordu içimden... Daha fazla bakamadım sağıma